21 Mayıs 2017 Pazar

Kaset 3: Açara

Ersin, elindeki kaseti oynatıcıya tekrar sürdü. Beyaz bir silüet, ekranda bir müddet göründü ve görüntüler netleşmeye başladı. Oda, yavaş yavaş televizyon ışığıyla aydınlanmaya başlıyordu...

Şişmanca bir çocuk, elindeki kamerayı kendine doğru çevirdi. Bir arabanın arka koltuğunda oturuyordu. Sessizce kameraya doğru eğilip,

"-Şu an itibariyle, sezonu açmış bulunuyoruz!" diye fısıldadı. Yüzündeki ifade, çok büyük bir sırdan bahseden insanların ifadesiydi. Üzerindeki tişörtün yakasını düzeltirken, yanına nispeten kısa boylu, tıknaz yapılı bir adam yanına gelip oturdu:

"- Mehmet, napıyon la? Hahaha." diyerek kameraya gülümsedi. Mehmet, kamerayı çevirerek,

"- Faruk abi. Kendisi de aile babası. Family Guy yani" der demez, Faruk, dişlerini göstererek, kameraya pis pis sırıttı. O anda, şöför kapısı açıldı ve şöför koltuğuna oturan gözlüklü, uzun boylu delikanlı, heyecanlı bir ses tonuyla,

"- Hazır mıyız? Daha Sinan'la Engin'i alıcaz." deyip, arabayı çalıştırdı. Görüntüler değişti. Üç katlı bir evin bahçesinde, çok sevimli bir kız çocuğu, kameraya doğru gülücükler atarak ilerliyordu. Çocuğun arkasından gelen babası, bir anda çocuğu kaldırıp, öpünce, genç bayanın mutluluğu daha da artmıştı.

"- Eğer hemen çıkmayacaksak, gelin birer çay içelim." dedi arabadakilere. Sonra devam etti;
"- Serkan, gelin oturun, çıkarız hemen."

Serkan yanıtladı:

"- Ya git giyin hadi gel. Elli yere gidicez daha.". Adam, eve dönerek, ilerledi. Görüntü değiştiğinde, arabanın ön kapısı açıldı. Serkan,

"- E gelmeseydin Sinan?" diye çıkıştı.
"- Patlamayın lan, evli barklı adamız biz. Kumam bile var oğlum benim!" der demez, Mehmet'le Faruk, kahkahayı basmıştı. Sonraki görüntülerde, araba, çarşı göbeğindeydi. Araba gitgide yavaşlarken, kamera, yolun kenarındaki sarışın ince yapılı çocuğa odaklanmıştı. Çocuk, yolun diğer tarafındaki bir başkasıyla küfürleşiyordu. Serkan kornayı çalınca, çocuk, arabaya doğru sinirli adımlarla ilerlemeye başladı. Arabaya biner binmez, herkes, sarışın çocuğun sinirinin kaynağını merak etmekteydi. Çocuk sadece,

"- Bırakın amk oğlunu yaa" deyip, küfürlerine devam etti. Sinan, "-Engin, var mı sıkıntı?" diye sorduğunda, Engin, "-Yok abi yok, devam et sen" deyip, konuyu kapamıştı. Görüntüler değiştiğinde, kamera, bir düğün salonunun girişindeki Mercedes AMG'ye odaklanmıştı bu sefer de. Sigara içen Engin, Mehmet'e,

"- Yaa bak böyle şeyler de var" diyerek, arabayı göstermişti. Sonra, Mehmet, kamerayı salondaki dans pistine çevirdi. Herkesin keyfi yerindeydi. Mehmet, kaydı durdurdu.

Gelen görüntülerde, Serkan, dans pistinde oynuyordu. Ama bunu yaparken çok aptalca ve komik görünüyordu. Engin, kenardan sırıtarak Serkan'ı izliyor, arasıra Sinan ve Faruk'la gözgöze geliyordu. Pistte oynayan büyük kalçalı yaşlı kadın, Serkan'ı kalçasıyla ittirip düşürünce, Engin, gülme krizine girmişti. Engin, gülerken, (alkolün de etkisiyle) sırtüstü masanın üstüne düşünce, salondaki müzik kesildi. Herkes gülüyordu. Öyle ki, Ersin bile oturduğu yerden gülmeye başlamıştı. Sonraki görüntülerde, Sinan, omzunda arabaya götürdüğü Engin'e bağırıyordu:

"- İlk düğünde, bu kadar içilir mi oğlum?? Geceni hastanede geçirmek istiyon galiba?"

Engin, kendinden geçmiş vaziyette cevapladı:

"- Piikaççuu!!"

Ersin, yine gülmesini engelleyemedi. Tekrar görüntüler değişmişti. Başka bir düğündelerdi. Çalan müzikten anlaşıldığı üzere, düğün sahibi aile, Ordu kökenli idi. Damat da, Sinan ve Faruk'un akrabası ve arkadaşlarıydı. Horon ve üç ayak konusunda sınır tanımayan Sinan, kendinden geçmiş gibiydi. Engin kadar olmasa da, birazcık alkol belirtileri kendisinde de görülebiliyordu. Sıranın başındaki parlak takım elbiseli genç, (muhtemelen damadın kardeşiydi) alkolün etkisiyle, garip garip hareketler yapmaya başlarken, kameranın vizörü, yavaş yavaş yan tarafta ayakta duran, abartı abiye elbiseli iki genç kızın kalçalarını görüntülemeye başladı. Mehmet, bir anda, Engin'in dikilerek pis pis sırıtışını gördü. Ayılmış gibiydi Engin.

"- Oooo kampo, operasyon ha?" diyerek, Mehmet'in yanına geldi. Mehmet, kaydı tekrar durdurdu.

Sonraki görüntülerde, araba, bir köy yoluna giriyordu. Engin,

"- Oğlum bak, o mavi elbiseli kevaşe tüm gece gözleriyle s.kti beni, sen de hala dans mans felan, ohooo" dedi.

Serkan da,

"- Ya ben zaten pembelinin peşindeyim diyorum!" diye yanıtladı. "- O kız sana s.ksen vermez Serkan" diye araya girdi Sinan da. Mehmet de, "- Abi normal şartlar altında kırmızılının g.tü en iyisiydi ahuaoho ovv" deyince, Engin, kadınsı bir kahkaha attı. Faruk da gülüyordu. Sinan da onlara katılmıştı. Serkan, iyice yoldan çıkmaya müsait ve alkollü olan kalabalığın gazını arttırmak için teybe dokundu. Yüksek sesle çalmaya başlayan oryantal müzik, ekibi gerçekten de havaya sokmuştu. Engin, ilk düğünevinden aşırdığı havluyu başına dolamış, Fatih Ürek'in yılan dansını yapmaya çalışıyordu. Sinan ve Faruk da, ellerini şıklatıyorlardı. Serkan ise, omuzlarını kırıtıyordu. Görüntü değişince, Sinan'ın kafasını camdan çıkarıp kusması, Mehmet ve Faruk'un +18 anatemalı şakaları, Engin'in kafası kıyakken Serkan'la selfie çekmeye çalışması kısa kısa görülüyordu. Bu görüntülerden akabininde, grup, bi başka köy yolundaydı ve Murat'a ulaşmaya çalışıyorlardı. Serkan, Murat ile konuşmaya çalışıyordu:

"- Aloo! Alo Murat, sesim geliyo mu??"

Muhtemelen köy yolunda oldukları için, şebeke sorunu yaşıyorlardı. Sinan, telefonunu eşi çamaşır makinesine attığı için kullanamıyordu ve eşine, eğer merak ederse, Serkan'ı aramasını tembihlemişti. Mehmet'in telefonu da tamirdeydi; aynı şekilde ailesine, Serkan'ı aramalarını söylemişti. Faruk ise, kendi eşiyle yaptığı uzun konuşmalardan dolayı, şarjını tüketmiş, telefonunu uçak moduna almıştı. Engin ise, düğündeki kızları gizlice kayıt ettiği için şarjını çabucak bitirivermişti. Konuşmayı hoparlöre alan Serkan, bir sürü tuhaf cızırtı arasında, Murat'ın yanlış yolda olduklarını ve gittikleri yolun üzerinde bir dörtyol bulunduğunu duyabilmişti. Murat, pek iyi duyulmasa da, dörtyoldan sola sapıp devam etmelerini söylemişti. Ya da öyle anlamışlardı. Lakin, hepsinin dikkatini çeken şey şuydu; cızırtıların tuhaf bir şekli ve ahengi vardı. Akşam olmuştu. Kamerayı dolunaya tutan Mehmet, Engin ile birlikte ara ara dolunay ve romantik içerikli iğrenç espriler yapıyordu ve sonrasında kahkahalarla gülüyorlardı. Faruk ise, tuhaf şekilde gergindi. Yaklaşık yirmi dakika kadar yolda devam ettikten sonra, Murat'ın bahsettiği dörtyola gelmişlerdi. Yolun ucu karanlıktı, diğer iki yol ise, komşu köylere ve ilçelere çıkıyordu. Serkan, müziği kapadı. Faruk, boynundaki kravatı gevşetiyordu. Ortamın ciddileştiğini gören Engin ve Mehmet de, konuşmamaya başlamışlardı. Serkan, biraz tedirgin şekilde, dörtyoldan sola saptı. Görüntüler yine değişti. Grup, ilerlemeye devam ediyordu. Gittikleri yolda, ne bir ışık, ne de bir ev vardı. Karanlıkta farların aydınlattığı yoldan gayrı görülebilen tek şeyler, dolunay ve ışıktan yoksunken daha parlak görünmeye başlamış yıldızlardı. Mehmet, kamerayı yola doğru çevirdiğinde, yolda hareket bişeyler olduğunu gördü. Biraz korkarak,

"- Abi yolda bişeyler var." dedi. Murat'ın tarif ettiği yoldan saptıklarından beri tek kelime etmeyen grup, bir anda uykudan uyanmış gibi yola bakmaya başladı. Yolda hareket eden şeyler, büyük ve karanlıktı. Araba biraz daha yaklaşınca, bunun bir inek sürüsü olduğunu gördüler. Niyeyse, gruptaki tedirginlik ve kuşku yok olmamıştı. Sürü ağır adımlarla ilerlerken, aralarında beyaz, ufak tefek bişey gördüler. Serkan, arabayı iyicene yavaşlatmış, sürünün arasından geçmeye çalışıyordu. Bu beyaz silüetin de, inekleri güden bir yaşlı kadın olduğunu gördüler. Kadın, ellerini arkasında kavuşturmuş şekilde, ağır ağır yürümekteydi. Farları farkedince, arkasını dönmeden, yolun sol tarafına geçti. Araba ve ışıkları, kadının ilgisini kesinlikle çekmemiş görünüyordu. Tam kadının yanlarından geçerken, kadın, bir anda olduğu yerde donup kaldı. Sinan ve Faruk, kadının öylece aniden dikildiğini görmüşlerdi. Mehmet, kamerayı arka tarafa döndürüp, kadının yüzüne odakladığında, dehşet içinde kadının yüzünün olmadığını farketti ve bağırmaya başladı. Herkes bir anda dönüp, arkaya baktığında, kadının sırıtarak onlara baktığını gördüler. Mehmet tekrar kadını çekmeye başladığında, kadının sırıtan yüzünü gördü. İyice korkmaya başlamışlardı. Sinan, Serkan'a hızlanmasını söyledi ve çabucak uzaklaştılar. Kadın ve sürüsü de görüşten çıkmışlardı. Mehmet, kaydı durduracakken, gruba,

"- Abi hakkaten yoktu diyorum size" diyordu.

Görüntüler geldiğinde, geçtikleri tepenin ardında gördükleri ışıklar, grubu biraz rahatlatmıştı. Gittikleri düğün, Murat'ın uzaktan bir akrabasının düğünüydü. Aynı şekilde, Engin'in de akrabasıydı bu düğün sahipleri. Düğün evinin önüne gelen grup, arabayı park ettikten sonra, avlunun kapısına doğru yöneldi. Orada, yere kadar uzanan geleneksel Kafkas elbisesiyle, sarışın, genç bir kız onları karşıladı:

"- Hoşgeldiniz" demişti gülerek. Mehmet, kızdan etkilenmişti. Kamerayı bir kere daha kıza çevirdiğinde, kızın karanlığa boş boş bakmaya devam ettiğini gördü. Gittikleri ev, iki katlı, eski bir evdi. Düğündeki herkes, geleneksel Kafkas kıyafeti giyiyordu; erkekler, eski devirlerin krallarına benziyordu; kızlarsa kuğu gibi avlunun üzerinde adeta uçuyor gibilerdi. Mehmet, Engin'e eğilerek, "Velkam tu dı friikşoov" deyince, Engin'le istemsiz gülüşmeye başladılar. Yaşlılarsa, evin önündeki çardakta oturuyordu, yaşlı kadınlar da, evin önündeydi. Grup, avludan geçerken, ilginç şekilde herkes, onları dikkatle izlemekteydi. Avlunun ortasında, büyükçe bir tahtanın yerleştirildiğini gördüler. Serkan, mahcup şekilde gördüklerine selam veriyordu, diğerleri de onu izliyordu. Serkan, Engin'e doğru eğilip,

"- Sizin Abazalar neden böyle yahu?" diyerek gülmeye başladı. Engin ise, cevap vermedi. İlerlemeye devam ettiler. Evin biraz uzağındaysa, başka bir ev vardı. Bu ev, komşularına aitti. Mehmet, kalabalığı çekmeye devam ederken, herkesin onları gözetlemeye devam ettiğini farketti, ve sırtını döner dönmez, onlara gelen siyah saçlı bir genci farkederek irkildi. Genç, güleryüzüyle yanlarına gelip,

"- Damat ve gelin gelecekler, buyrun, gençler olarak yandaki evde oturuyoruz, gelin, bize katılın, ne dersiniz?" diye sorunca, Serkan, Sinan'la gözgöze geldi. Engin, "Alaf varsa, biz de varız!" deyince herkes gülmeye başladı ve eve doğru yöneldiler. Işıklar, sofralar, insanlar. Mehmet, bu ilginç düğünü kayda alıyordu. Bazı seslerin haricinde, yanından geçtiği iki adamın, öğürdüğünü zannedip, kenara seğirtti. Ama öğüren kimse yoktu. İki adam da, Mehmet'e gözlerini açıp sırıtarak bakıyorlardı. "- Abhazca mı, geğirme mi belli değil." derken, Mehmet kaydı tekrar durdurdu.

Görüntüler geldiğinde, evin içindelerdi. Bir sürü kızlı erkekli genç, oturmaktaydı. Herkes, evin sahibi tarafından birbirine tanıtıldıktan sonra, konuşma başlamıştı. Kapıda onları karşılayan kız, Serkan'a kaçamak bakışlar atmaktaydı. Bir anda ayağa kalkarak, evin önündeki verandaya ilerledi. Serkan da peşinden gitti. Kamera, uzaktan çekim yapıyordu. Serkan, evin duvarındaki elektrik saatine bakmaktaydı. Kız da Serkan'a bişeyler tarif ediyor gibiydi. Kız, biraz gerildi ve öylece dikilmeye başladı. Sonra da, sırtını döndüğünde, Mehmet'i gördü. Mehmet, arkasını dönüp, gidecekken, kızın tam üzerine doğru yürüdüğünü gördü. Kamera kapanmıştı.

Mehmet, üstü başı kir içinde kalkıp, kamerayı açmıştı. "-Burada ters bişeyler var!" dedi kameraya. "- Ben ne olduğunu bilmek bile istemiyorum, Sadece gitmek istiyorum." diyerek, eve doğru yöneldi. Saate baktığında, yaklaşık olarak bir saattir burada baygın yatıyor olmalıydı. Hızlıca düğün evine yöneldiğinde, düğün kalabalığının tuhaf bir dilde, Sinan'ı havaya kaldırıp, evin önüne doğru götürdüklerini görmüştü. İnsanlar, ellerinde meşaleler de tutuyordu. Sonra, kalabalık, Sinan'ı evin içine götürmeye devam etti. Sinan'ın yüzünde soğuk ve donuk bir sırıtış haricinde, tek bir duygu ifadesi bile yoktu. Mehmet, koşaradım komşu evine gittiğindeyse, Serkan'ı halen daha elektrik saatinin başında aynı hareketleri yaparken buldu. Onları kapıda karşılayan kız, yanında başka bir kızla Mehmet'i görüp,

"-Her yerde sizi aradık, neredeydiniz?" demişti gülümseyerek, Mehmet'i tutmaya çalıştılarsa da, Mehmet, kolunu çekerek,

"-Bırakın beni! Arkadaşlarımı arıyorum, nerde onlar?" diye kızlara çıkıştı.

"-Onlar iyi, hem de çok mutlular, merak etmeyin, Serkan bey de evdeki arızayla ilgileniyor, sağolsun" dediler. Mehmet, kızları ittirerek, Serkan'ın yanına gitti;

"- Serkan, hadi geç oldu, gidiyoruz!"

"- Serkan, hadi!"

"-Serkan, sana söylüyorum!!"

Serkan, yalnızca saate bakıyordu. Ne Mehmet'i, ne de başka bişeyi duymuyordu. Mehmet, olup biteni anlamaya çalışırken, söylenerek, Serkan'ın cebinden telefonunu ve arabanın anahtarını aldı. İlk arama kaydında, Murat'ın numarası vardı ve Murat'ı aradı. Murat, telefonu açtığında;

"- Alo, nerde kaldınız ya? Düğün bitti bitecek." dedi Mehmet'e.

"- Biz zaten düğündeyiz!!" diye cevapladı Mehmet.

"- Geldiyseniz ben nasıl görmedim sizi? Tarif ettik, dörtyoldan direk karşıya geçeceksiniz dedik, Serkan efendi neresiyle dinledi?"

Mehmet, Murat'ın bu son cümlesini duyunca telefonu elinden düşürmüştü. Olduğu yerde öylece kalakalmıştı. Korkudan nabzı yükselmiş, soğuk soğuk terlemeye başlamıştı. Bacakları titremesine rağmen, bir anda eve doğru koşmaya başladı. Sinan'ı almışlar, Serkan'ı da "karıştırmışlardı". Her ne olduysa, gelmeleri gereken "düğün" bu değildi. Mehmet, hızla evin içine girdi. İlk kattaki odaları hızlıca kontrol edip, Faruk veya Engin'i bulmaya çalışıyordu. Delirmiş gibiydi. Nefes alışverişi hızlanmış, kilosundan dolayı terliyordu. Ama kendinden beklenmeyecek şekilde hızlı davranıyordu. "Başka bir düğündeydi" ve bunun gayet farkındaydı. Aklını yitirmemeye çalışıyordu. İlk katta kimseyi bulamayınca, üst kata doğru koşarak çıkmaya başladı. O anda gayriihtiyari şekilde ağzından hırıltıyla dökülen besmeleyi bitiremeden, evin ışıkları kesildi. Mehmet, olduğu yerde kalakalmıştı. Ödü kopuyordu. Kameranın gece görüşünü açtığında, aklını yitirecek gibi oldu: Ev, çok eskiydi, duvarları kabarmış, tahtaları aşınmıştı. Yaklaşık, 1930'lardan kalma bir evdi ve içinde kimsecikler yoktu. Evin koridorunun sonundan gelen sesler tanıdıktı. Mehmet, "Faruk! Faruk bu." diyerek, korka korka sesin geldiği yöne doğru gitti. Ses, bir kapının ardından geliyordu. Mehmet, kapıyı araladığında, Faruk, "yanındakiyle" konuşmaya devam ediyordu. Mehmet, bu "yandakini" tanıyamamıştı, sırtı kendisine dönüktü. "Yandaki", sırtını döndüğünde, Mehmet, geçen ay karısını ve çocuklarını sebepsizce öldürüp, intihar eden Ufuk'u gördü. "Yandaki", Ufuk'tu. Bilinmez bir lisanda, Mehmet'e bir sürü şey söyleyen Ufuk, gözden kaybolunca, odada müthiş bir rüzgar esmeye başladı. Faruk, odada kahkahalar atıyordu. Mehmet, hemen odadan fırladı. Evden çıkıp, arabanın olduğu yere koşarken, bişey, uzanıp, Mehmet'i aşağı çekti. Bu Engin'di. Engin, yanında getirdiği viskiden fazla içmişti; muhtemelen burada olup biten şeylerin farkında bile değil gibiydi. Mehmet, kameranın gece görüşünü kapattı.

"- Kampo, burdan gitmemiz lazım, çabuk!" demişti korkarak.

"- Noldu ya? Ne gördün yine?" diye cevaplamıştı Engin.

"- Sadece gidelim, sonra anlatırım, hadi çabuk!" deyince Engin, yerinden kalktı. Mehmet'in kararlı çıkışı, işe yaramıştı. Arabaya, az bir mesafe kala, Mehmet, Engin'in kalabalığa doğru koştuğunu gördü. Kalabalık, Abhaz oyunu oynamaya hazırlanıyordu.

"- Dur! O tarafa değil! Geri gel! O tarafa değil, Engin, geri gel!!"

Engin duymamıştı. Avluya çıktığı anda, tüm ışıklar söndü ve tüm "kalabalık", korkunç suretli siyah gölgelere dönüştü. Engin, dehşete düşerek, geriye doğru koşmaya başladı. Mehmet'e de "Devam et! Sakın durma, sakın!" diye bağırıyordu. Ormanın içine giren ikili, koşmaya devam ediyordu. Mehmet, biraz soluk almak için durduğunda, Engin bir anda çalılardan fırlayarak onu korkutmuştu. Engin de soluklanırken, bir anda bir sürü el ve kol, Engin'i çalıların arasına kapıp götürmüştü. Mehmet, dönerek tekrar koşmaya başladı. Açıklık bir alana geldiğinde, karşısında, onları karşılayan kızı gördü. Kız, Mehmet'e gülümsedi. Yerleri süpüren elbisesini çıkardığında, Mehmet, kızın ayaklarının ters olduğunu gördü. Kız, Mehmet'e yaklaşırken, suratı korkunç bir surete giriyordu. Bir anda, Mehmet'i fırlatan kız, bir müddet Mehmet'in ağacın sivri dalına saplanmasını izledi. Sonra kamera, Mehmet'in elinden yere düştü. Kamera, ormanı kaydederken beyaz bir silüet, bir kaç kez görünüp kayboldu ve görüntü kesildi...