Ersin, elindeki kaseti oynatıcıya tekrar sürdü. Beyaz bir silüet, ekranda
bir müddet göründü ve görüntüler netleşmeye başladı. Oda, yavaş yavaş
televizyon ışığıyla aydınlanmaya başlıyordu...
Şişmanca bir çocuk, elindeki kamerayı kendine doğru çevirdi. Bir
arabanın arka koltuğunda oturuyordu. Sessizce kameraya doğru eğilip,
"-Şu an itibariyle, sezonu açmış bulunuyoruz!" diye
fısıldadı. Yüzündeki ifade, çok büyük bir sırdan bahseden insanların
ifadesiydi. Üzerindeki tişörtün yakasını düzeltirken, yanına nispeten kısa
boylu, tıknaz yapılı bir adam yanına gelip oturdu:
"- Mehmet, napıyon la? Hahaha." diyerek kameraya
gülümsedi. Mehmet, kamerayı çevirerek,
"- Faruk abi. Kendisi de aile babası. Family Guy yani"
der demez, Faruk, dişlerini göstererek, kameraya pis pis sırıttı. O anda, şöför
kapısı açıldı ve şöför koltuğuna oturan gözlüklü, uzun boylu delikanlı,
heyecanlı bir ses tonuyla,
"- Hazır mıyız? Daha Sinan'la Engin'i alıcaz." deyip,
arabayı çalıştırdı. Görüntüler değişti. Üç katlı bir evin bahçesinde, çok
sevimli bir kız çocuğu, kameraya doğru gülücükler atarak ilerliyordu. Çocuğun
arkasından gelen babası, bir anda çocuğu kaldırıp, öpünce, genç bayanın
mutluluğu daha da artmıştı.
"- Eğer hemen çıkmayacaksak, gelin birer çay içelim."
dedi arabadakilere. Sonra devam etti;
"- Serkan, gelin oturun, çıkarız hemen."
Serkan yanıtladı:
"- Ya git giyin hadi gel. Elli yere gidicez daha.".
Adam, eve dönerek, ilerledi. Görüntü değiştiğinde, arabanın ön kapısı açıldı.
Serkan,
"- E gelmeseydin Sinan?" diye çıkıştı.
"- Patlamayın lan, evli barklı adamız biz. Kumam bile var
oğlum benim!" der demez, Mehmet'le Faruk, kahkahayı basmıştı. Sonraki
görüntülerde, araba, çarşı göbeğindeydi. Araba gitgide yavaşlarken, kamera,
yolun kenarındaki sarışın ince yapılı çocuğa odaklanmıştı. Çocuk, yolun diğer
tarafındaki bir başkasıyla küfürleşiyordu. Serkan kornayı çalınca, çocuk,
arabaya doğru sinirli adımlarla ilerlemeye başladı. Arabaya biner binmez,
herkes, sarışın çocuğun sinirinin kaynağını merak etmekteydi. Çocuk sadece,
"- Bırakın amk oğlunu yaa" deyip, küfürlerine devam
etti. Sinan, "-Engin, var mı sıkıntı?" diye sorduğunda, Engin,
"-Yok abi yok, devam et sen" deyip, konuyu kapamıştı. Görüntüler
değiştiğinde, kamera, bir düğün salonunun girişindeki Mercedes AMG'ye odaklanmıştı
bu sefer de. Sigara içen Engin, Mehmet'e,
"- Yaa bak böyle şeyler de var" diyerek, arabayı
göstermişti. Sonra, Mehmet, kamerayı salondaki dans pistine çevirdi. Herkesin
keyfi yerindeydi. Mehmet, kaydı durdurdu.
Gelen görüntülerde, Serkan, dans pistinde oynuyordu. Ama bunu
yaparken çok aptalca ve komik görünüyordu. Engin, kenardan sırıtarak Serkan'ı
izliyor, arasıra Sinan ve Faruk'la gözgöze geliyordu. Pistte oynayan büyük
kalçalı yaşlı kadın, Serkan'ı kalçasıyla ittirip düşürünce, Engin, gülme krizine
girmişti. Engin, gülerken, (alkolün de etkisiyle) sırtüstü masanın üstüne
düşünce, salondaki müzik kesildi. Herkes gülüyordu. Öyle ki, Ersin bile
oturduğu yerden gülmeye başlamıştı. Sonraki görüntülerde, Sinan, omzunda
arabaya götürdüğü Engin'e bağırıyordu:
"- İlk düğünde, bu kadar içilir mi oğlum?? Geceni hastanede
geçirmek istiyon galiba?"
Engin, kendinden geçmiş vaziyette cevapladı:
"- Piikaççuu!!"
Ersin, yine gülmesini engelleyemedi. Tekrar görüntüler değişmişti.
Başka bir düğündelerdi. Çalan müzikten anlaşıldığı üzere, düğün sahibi aile,
Ordu kökenli idi. Damat da, Sinan ve Faruk'un akrabası ve arkadaşlarıydı. Horon
ve üç ayak konusunda sınır tanımayan Sinan, kendinden geçmiş gibiydi. Engin
kadar olmasa da, birazcık alkol belirtileri kendisinde de görülebiliyordu.
Sıranın başındaki parlak takım elbiseli genç, (muhtemelen damadın kardeşiydi)
alkolün etkisiyle, garip garip hareketler yapmaya başlarken, kameranın vizörü,
yavaş yavaş yan tarafta ayakta duran, abartı abiye elbiseli iki genç kızın
kalçalarını görüntülemeye başladı. Mehmet, bir anda, Engin'in dikilerek pis pis
sırıtışını gördü. Ayılmış gibiydi Engin.
"- Oooo kampo, operasyon ha?" diyerek, Mehmet'in yanına
geldi. Mehmet, kaydı tekrar durdurdu.
Sonraki görüntülerde, araba, bir köy yoluna giriyordu. Engin,
"- Oğlum bak, o mavi elbiseli kevaşe tüm gece gözleriyle
s.kti beni, sen de hala dans mans felan, ohooo" dedi.
Serkan da,
"- Ya ben zaten pembelinin peşindeyim diyorum!" diye
yanıtladı. "- O kız sana s.ksen vermez Serkan" diye araya girdi Sinan
da. Mehmet de, "- Abi normal şartlar altında kırmızılının g.tü en iyisiydi
ahuaoho ovv" deyince, Engin, kadınsı bir kahkaha attı. Faruk da gülüyordu.
Sinan da onlara katılmıştı. Serkan, iyice yoldan çıkmaya müsait ve alkollü olan
kalabalığın gazını arttırmak için teybe dokundu. Yüksek sesle çalmaya başlayan
oryantal müzik, ekibi gerçekten de havaya sokmuştu. Engin, ilk düğünevinden
aşırdığı havluyu başına dolamış, Fatih Ürek'in yılan dansını yapmaya
çalışıyordu. Sinan ve Faruk da, ellerini şıklatıyorlardı. Serkan ise,
omuzlarını kırıtıyordu. Görüntü değişince, Sinan'ın kafasını camdan çıkarıp
kusması, Mehmet ve Faruk'un +18 anatemalı şakaları, Engin'in kafası
kıyakken Serkan'la selfie çekmeye çalışması kısa kısa görülüyordu. Bu
görüntülerden akabininde, grup, bi başka köy yolundaydı ve Murat'a ulaşmaya
çalışıyorlardı. Serkan, Murat ile konuşmaya çalışıyordu:
"- Aloo! Alo Murat, sesim geliyo mu??"
Muhtemelen köy yolunda oldukları için, şebeke sorunu yaşıyorlardı.
Sinan, telefonunu eşi çamaşır makinesine attığı için kullanamıyordu ve eşine,
eğer merak ederse, Serkan'ı aramasını tembihlemişti. Mehmet'in telefonu da
tamirdeydi; aynı şekilde ailesine, Serkan'ı aramalarını söylemişti. Faruk ise,
kendi eşiyle yaptığı uzun konuşmalardan dolayı, şarjını tüketmiş, telefonunu
uçak moduna almıştı. Engin ise, düğündeki kızları gizlice kayıt ettiği için
şarjını çabucak bitirivermişti. Konuşmayı hoparlöre alan Serkan, bir sürü tuhaf
cızırtı arasında, Murat'ın yanlış yolda olduklarını ve gittikleri yolun
üzerinde bir dörtyol bulunduğunu duyabilmişti. Murat, pek iyi duyulmasa da,
dörtyoldan sola sapıp devam etmelerini söylemişti. Ya da öyle anlamışlardı.
Lakin, hepsinin dikkatini çeken şey şuydu; cızırtıların tuhaf bir şekli ve
ahengi vardı. Akşam olmuştu. Kamerayı dolunaya tutan Mehmet, Engin ile birlikte
ara ara dolunay ve romantik içerikli iğrenç espriler yapıyordu ve sonrasında
kahkahalarla gülüyorlardı. Faruk ise, tuhaf şekilde gergindi. Yaklaşık yirmi
dakika kadar yolda devam ettikten sonra, Murat'ın bahsettiği dörtyola
gelmişlerdi. Yolun ucu karanlıktı, diğer iki yol ise, komşu köylere ve ilçelere
çıkıyordu. Serkan, müziği kapadı. Faruk, boynundaki kravatı gevşetiyordu.
Ortamın ciddileştiğini gören Engin ve Mehmet de, konuşmamaya başlamışlardı.
Serkan, biraz tedirgin şekilde, dörtyoldan sola saptı. Görüntüler yine değişti.
Grup, ilerlemeye devam ediyordu. Gittikleri yolda, ne bir ışık, ne de bir ev
vardı. Karanlıkta farların aydınlattığı yoldan gayrı görülebilen tek şeyler,
dolunay ve ışıktan yoksunken daha parlak görünmeye başlamış yıldızlardı.
Mehmet, kamerayı yola doğru çevirdiğinde, yolda hareket bişeyler olduğunu
gördü. Biraz korkarak,
"- Abi yolda bişeyler var." dedi. Murat'ın tarif ettiği
yoldan saptıklarından beri tek kelime etmeyen grup, bir anda uykudan uyanmış
gibi yola bakmaya başladı. Yolda hareket eden şeyler, büyük ve karanlıktı.
Araba biraz daha yaklaşınca, bunun bir inek sürüsü olduğunu gördüler. Niyeyse,
gruptaki tedirginlik ve kuşku yok olmamıştı. Sürü ağır adımlarla ilerlerken,
aralarında beyaz, ufak tefek bişey gördüler. Serkan, arabayı iyicene
yavaşlatmış, sürünün arasından geçmeye çalışıyordu. Bu beyaz silüetin de,
inekleri güden bir yaşlı kadın olduğunu gördüler. Kadın, ellerini arkasında
kavuşturmuş şekilde, ağır ağır yürümekteydi. Farları farkedince, arkasını
dönmeden, yolun sol tarafına geçti. Araba ve ışıkları, kadının ilgisini
kesinlikle çekmemiş görünüyordu. Tam kadının yanlarından geçerken, kadın, bir
anda olduğu yerde donup kaldı. Sinan ve Faruk, kadının öylece aniden
dikildiğini görmüşlerdi. Mehmet, kamerayı arka tarafa döndürüp, kadının yüzüne
odakladığında, dehşet içinde kadının yüzünün olmadığını farketti ve bağırmaya
başladı. Herkes bir anda dönüp, arkaya baktığında, kadının sırıtarak onlara
baktığını gördüler. Mehmet tekrar kadını çekmeye başladığında, kadının sırıtan
yüzünü gördü. İyice korkmaya başlamışlardı. Sinan, Serkan'a hızlanmasını
söyledi ve çabucak uzaklaştılar. Kadın ve sürüsü de görüşten çıkmışlardı.
Mehmet, kaydı durduracakken, gruba,
"- Abi hakkaten yoktu diyorum size" diyordu.
Görüntüler geldiğinde, geçtikleri tepenin ardında gördükleri
ışıklar, grubu biraz rahatlatmıştı. Gittikleri düğün, Murat'ın uzaktan bir
akrabasının düğünüydü. Aynı şekilde, Engin'in de akrabasıydı bu düğün
sahipleri. Düğün evinin önüne gelen grup, arabayı park ettikten sonra, avlunun
kapısına doğru yöneldi. Orada, yere kadar uzanan geleneksel Kafkas elbisesiyle,
sarışın, genç bir kız onları karşıladı:
"- Hoşgeldiniz" demişti gülerek. Mehmet, kızdan
etkilenmişti. Kamerayı bir kere daha kıza çevirdiğinde, kızın karanlığa boş boş
bakmaya devam ettiğini gördü. Gittikleri ev, iki katlı, eski bir evdi.
Düğündeki herkes, geleneksel Kafkas kıyafeti giyiyordu; erkekler, eski
devirlerin krallarına benziyordu; kızlarsa kuğu gibi avlunun üzerinde adeta
uçuyor gibilerdi. Mehmet, Engin'e eğilerek, "Velkam tu dı friikşoov"
deyince, Engin'le istemsiz gülüşmeye başladılar. Yaşlılarsa, evin önündeki
çardakta oturuyordu, yaşlı kadınlar da, evin önündeydi. Grup, avludan geçerken,
ilginç şekilde herkes, onları dikkatle izlemekteydi. Avlunun ortasında, büyükçe
bir tahtanın yerleştirildiğini gördüler. Serkan, mahcup şekilde gördüklerine
selam veriyordu, diğerleri de onu izliyordu. Serkan, Engin'e doğru eğilip,
"- Sizin Abazalar neden böyle yahu?" diyerek gülmeye
başladı. Engin ise, cevap vermedi. İlerlemeye devam ettiler. Evin biraz
uzağındaysa, başka bir ev vardı. Bu ev, komşularına aitti. Mehmet, kalabalığı
çekmeye devam ederken, herkesin onları gözetlemeye devam ettiğini farketti, ve
sırtını döner dönmez, onlara gelen siyah saçlı bir genci farkederek irkildi.
Genç, güleryüzüyle yanlarına gelip,
"- Damat ve gelin gelecekler, buyrun, gençler olarak yandaki
evde oturuyoruz, gelin, bize katılın, ne dersiniz?" diye sorunca, Serkan,
Sinan'la gözgöze geldi. Engin, "Alaf varsa, biz de varız!" deyince
herkes gülmeye başladı ve eve doğru yöneldiler. Işıklar, sofralar, insanlar.
Mehmet, bu ilginç düğünü kayda alıyordu. Bazı seslerin haricinde, yanından
geçtiği iki adamın, öğürdüğünü zannedip, kenara seğirtti. Ama öğüren kimse
yoktu. İki adam da, Mehmet'e gözlerini açıp sırıtarak bakıyorlardı. "-
Abhazca mı, geğirme mi belli değil." derken, Mehmet kaydı tekrar durdurdu.
Görüntüler geldiğinde, evin içindelerdi. Bir sürü kızlı erkekli
genç, oturmaktaydı. Herkes, evin sahibi tarafından birbirine tanıtıldıktan
sonra, konuşma başlamıştı. Kapıda onları karşılayan kız, Serkan'a kaçamak
bakışlar atmaktaydı. Bir anda ayağa kalkarak, evin önündeki verandaya ilerledi.
Serkan da peşinden gitti. Kamera, uzaktan çekim yapıyordu. Serkan, evin
duvarındaki elektrik saatine bakmaktaydı. Kız da Serkan'a bişeyler tarif ediyor
gibiydi. Kız, biraz gerildi ve öylece dikilmeye başladı. Sonra da, sırtını
döndüğünde, Mehmet'i gördü. Mehmet, arkasını dönüp, gidecekken, kızın tam
üzerine doğru yürüdüğünü gördü. Kamera kapanmıştı.
Mehmet, üstü başı kir içinde kalkıp, kamerayı açmıştı.
"-Burada ters bişeyler var!" dedi kameraya. "- Ben ne olduğunu
bilmek bile istemiyorum, Sadece gitmek istiyorum." diyerek, eve doğru
yöneldi. Saate baktığında, yaklaşık olarak bir saattir burada baygın yatıyor
olmalıydı. Hızlıca düğün evine yöneldiğinde, düğün kalabalığının tuhaf bir
dilde, Sinan'ı havaya kaldırıp, evin önüne doğru götürdüklerini görmüştü.
İnsanlar, ellerinde meşaleler de tutuyordu. Sonra, kalabalık, Sinan'ı evin
içine götürmeye devam etti. Sinan'ın yüzünde soğuk ve donuk bir sırıtış
haricinde, tek bir duygu ifadesi bile yoktu. Mehmet, koşaradım komşu evine gittiğindeyse,
Serkan'ı halen daha elektrik saatinin başında aynı hareketleri yaparken buldu.
Onları kapıda karşılayan kız, yanında başka bir kızla Mehmet'i görüp,
"-Her yerde sizi aradık, neredeydiniz?" demişti
gülümseyerek, Mehmet'i tutmaya çalıştılarsa da, Mehmet, kolunu çekerek,
"-Bırakın beni! Arkadaşlarımı arıyorum, nerde onlar?"
diye kızlara çıkıştı.
"-Onlar iyi, hem de çok mutlular, merak etmeyin, Serkan bey
de evdeki arızayla ilgileniyor, sağolsun" dediler. Mehmet, kızları
ittirerek, Serkan'ın yanına gitti;
"- Serkan, hadi geç oldu, gidiyoruz!"
"- Serkan, hadi!"
"-Serkan, sana söylüyorum!!"
Serkan, yalnızca saate bakıyordu. Ne Mehmet'i, ne de başka bişeyi
duymuyordu. Mehmet, olup biteni anlamaya çalışırken, söylenerek, Serkan'ın
cebinden telefonunu ve arabanın anahtarını aldı. İlk arama kaydında, Murat'ın
numarası vardı ve Murat'ı aradı. Murat, telefonu açtığında;
"- Alo, nerde kaldınız ya? Düğün bitti bitecek." dedi
Mehmet'e.
"- Biz zaten düğündeyiz!!" diye cevapladı Mehmet.
"- Geldiyseniz ben nasıl görmedim sizi? Tarif ettik,
dörtyoldan direk karşıya geçeceksiniz dedik, Serkan efendi neresiyle
dinledi?"
Mehmet, Murat'ın bu son cümlesini duyunca telefonu elinden
düşürmüştü. Olduğu yerde öylece kalakalmıştı. Korkudan nabzı yükselmiş, soğuk
soğuk terlemeye başlamıştı. Bacakları titremesine rağmen, bir anda eve doğru
koşmaya başladı. Sinan'ı almışlar, Serkan'ı da "karıştırmışlardı".
Her ne olduysa, gelmeleri gereken "düğün" bu değildi. Mehmet, hızla
evin içine girdi. İlk kattaki odaları hızlıca kontrol edip, Faruk veya Engin'i
bulmaya çalışıyordu. Delirmiş gibiydi. Nefes alışverişi hızlanmış, kilosundan
dolayı terliyordu. Ama kendinden beklenmeyecek şekilde hızlı davranıyordu.
"Başka bir düğündeydi" ve bunun gayet farkındaydı. Aklını yitirmemeye
çalışıyordu. İlk katta kimseyi bulamayınca, üst kata doğru koşarak çıkmaya
başladı. O anda gayriihtiyari şekilde ağzından hırıltıyla dökülen besmeleyi
bitiremeden, evin ışıkları kesildi. Mehmet, olduğu yerde kalakalmıştı. Ödü
kopuyordu. Kameranın gece görüşünü açtığında, aklını yitirecek gibi oldu: Ev,
çok eskiydi, duvarları kabarmış, tahtaları aşınmıştı. Yaklaşık, 1930'lardan
kalma bir evdi ve içinde kimsecikler yoktu. Evin koridorunun sonundan gelen
sesler tanıdıktı. Mehmet, "Faruk! Faruk bu." diyerek, korka korka
sesin geldiği yöne doğru gitti. Ses, bir kapının ardından geliyordu. Mehmet,
kapıyı araladığında, Faruk, "yanındakiyle" konuşmaya devam ediyordu.
Mehmet, bu "yandakini" tanıyamamıştı, sırtı kendisine dönüktü.
"Yandaki", sırtını döndüğünde, Mehmet, geçen ay karısını ve
çocuklarını sebepsizce öldürüp, intihar eden Ufuk'u gördü. "Yandaki",
Ufuk'tu. Bilinmez bir lisanda, Mehmet'e bir sürü şey söyleyen Ufuk, gözden
kaybolunca, odada müthiş bir rüzgar esmeye başladı. Faruk, odada kahkahalar
atıyordu. Mehmet, hemen odadan fırladı. Evden çıkıp, arabanın olduğu yere
koşarken, bişey, uzanıp, Mehmet'i aşağı çekti. Bu Engin'di. Engin, yanında
getirdiği viskiden fazla içmişti; muhtemelen burada olup biten şeylerin
farkında bile değil gibiydi. Mehmet, kameranın gece görüşünü kapattı.
"- Kampo, burdan gitmemiz lazım, çabuk!" demişti
korkarak.
"- Noldu ya? Ne gördün yine?" diye cevaplamıştı Engin.
"- Sadece gidelim, sonra anlatırım, hadi çabuk!" deyince
Engin, yerinden kalktı. Mehmet'in kararlı çıkışı, işe yaramıştı. Arabaya, az
bir mesafe kala, Mehmet, Engin'in kalabalığa doğru koştuğunu gördü. Kalabalık,
Abhaz oyunu oynamaya hazırlanıyordu.
"- Dur! O tarafa değil! Geri gel! O tarafa değil, Engin, geri
gel!!"
Engin duymamıştı. Avluya çıktığı anda, tüm ışıklar söndü ve tüm
"kalabalık", korkunç suretli siyah gölgelere dönüştü. Engin, dehşete
düşerek, geriye doğru koşmaya başladı. Mehmet'e de "Devam et! Sakın durma,
sakın!" diye bağırıyordu. Ormanın içine giren ikili, koşmaya devam
ediyordu. Mehmet, biraz soluk almak için durduğunda, Engin bir anda çalılardan
fırlayarak onu korkutmuştu. Engin de soluklanırken, bir anda bir sürü el ve
kol, Engin'i çalıların arasına kapıp götürmüştü. Mehmet, dönerek tekrar koşmaya
başladı. Açıklık bir alana geldiğinde, karşısında, onları karşılayan kızı
gördü. Kız, Mehmet'e gülümsedi. Yerleri süpüren elbisesini çıkardığında,
Mehmet, kızın ayaklarının ters olduğunu gördü. Kız, Mehmet'e yaklaşırken,
suratı korkunç bir surete giriyordu. Bir anda, Mehmet'i fırlatan kız, bir
müddet Mehmet'in ağacın sivri dalına saplanmasını izledi. Sonra kamera,
Mehmet'in elinden yere düştü. Kamera, ormanı kaydederken beyaz bir silüet, bir
kaç kez görünüp kayboldu ve görüntü kesildi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder